Merhaba kıymetli okuyucularım; Hayat görseliyle doğruluğu tartışılır mı?
O zaman gündelik bir çarpanıyla hareket eden kimi insanlara oksijen gündelik mutluluk hormonları verir.
Gün geliyor, hem maddi hem de manevi ihtiyaçtan hareketle bir işe girmesi gerekiyor. Hayatın havalandırması kimine değil inandığı hizmete oksijen alamıyorsa o dünyasına oksijen veremez. Kimine ise zaman hayat dersi verir.
Bu gün bir yaşanmışlığı sizlerle paylaşmak istedim. Buyurun okuyalım ki. Hayatın kör noktalarını görelim.
Yıldız Hanım, ilkokul mezunu. Ancak okuma yazmayı unuttuğu için bir arkadaşının önerisiyle başlıyor. Okumaya başladığı ilk kitap Yaşar Kemal'in bir romanı. Adını hatırlamıyor ama kendisinde bıraktığı iz baki.
Kadının ne demek olduğunu ve haklarımı öğrendim. Okumadan önce herkesin benim gibi yaşadığını sanıyordum.
Yıldız Hanım. Çünkü gerçek anlamda ilk dışarı çıkışı. 92 yılının 8 Mart’ında Dünya Emekçi Kadınlar gününe katılıyor. O günü hiç unutmuyor.
Zihinsel özürlü çocukların okulunda aşçı olarak çalışmaya başlıyor. İki yıl geçiyor, takmak istemediği ehramını açıyor. Önce başörtüsüne geçiyor, sonra da tamamen atıyor örtüsünü. Örtüsünü atmak bir simge onun için. Üzerindeki tedirgin korkuyu da atıyor bir anlamda.
Sanki her şey yoluna giriyormuş gibi geliyor hikâyeyi dinlerken. Çünkü Yıldız Hanım çalışmaya, sosyalleşmeye başlıyor. Ancak bu kez başka sıkıntılar başlıyor. “Eşim kendimi geliştirmemi istiyordu.
Ancak onun istediği yere kadar gelmeli ve durmalıydım” diyor. Hem onu hem de çocuklarını dövmeye başlıyor eşi. Boşanmak da kolay değil, 10 yıl da bunun mücadelesini veriyor. “Önceden cahil bir ev kadınıydım. Ne zaman ki farkına vardım. Zor günler başladı” diyor.
1996 yılında cezaevindeki ölüm oruçlarını duyuyor, atlıyor sendikaya gidiyor, destek veriyor açlık grevine. Bu duyulduğunda da okuldan atılıyor, gündelikçi olarak çalışmaya başlıyor. Eşi mi? Boşanma talebine karşılık ölüm tehditleri başlıyor, aile içi şiddet artıyor.
Arkasında ailesi yok, ekonomik zorluklar dağ gibi, yılların getirdiği tedirginlikler de var. Mücadele ediyor olsa da gardı düşüyor, pes ediyor zaman zaman. Sonra kararını veriyor: “Böyle yaşamaktansa ölüm bundan hayırlıdır diye düşündüm.
Hapis hayatıydı. Okumak yasak, gizli gizli okuyorsun. Arkadaşlarla görüşmek yasak, gizliden buluşuyorsun. O zaman başladı mücadelem. Gücümü de yapabileceğime dair duyduğum inançtan aldım.
Dedim ki ölümüne gideceğim bu yolda. Kimse vazgeçiremez.” Boşanıyor Yıldız Hanım ve izini kaybettirmeye çalışıyor. Çünkü bir yandan haber yolluyor eski eşi, “Yüzüne kezzap dökeceğim, sakat bırakacağım” diye. Küçük erkek kardeşinin desteğiyle ayakta duruyor.
Gelecek yazıma ‘’BEDENİMİZİ HARCIYORUZ’’ Hikâyesiyle devam edeceğim.
,
Sonuç olarak; Düşündürebilmek, gelecek için üretilecek ürünün ana kapısıdır. ( Kazım İLHAN )
İnsanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz.( Mevlana)
Bu sözün ne kadar önemli olduğunu konular işlendikçe fark edeceğimizden eminim.
Toplumun ve ailenin en büyük ilacı doğru iletişimdir. ( Kazım İLHAN )
Birlikte siz, biz demeden, sıcak, sevecen ve mutlu birlikteliklerin bir arada olduğu sağlıklı neşeli yarınlar dilerim. Hoşça kalın
KAZIM İLHAN
SOSYOLOG VE AİLE DANIŞMA