Merhaba kıymetli okuyucularım; Her ne kadar Araf Kelimesinin Sözlük Anlamı Nedir? Bilseniz de, SİZ KIYMETLİ OKUYUCULARIMI. Tekrardan bilgimizi tazelemek istedim
Araf kelimesinin sözlük anlamına bakıldığında ‘cennet ile cehennem arasında yer alan bir surun yüksek tepeleri’ olarak bilinmektedir. Kur'an-ı Kerim'de de geçen bu kelime genel olarak bu anlamı üzerinden tanımlanmaktadır.
Buyurun; Samsun Vezirköprü de ( KÖPRÜDE ) yaşanmışlıkların; EDER VE DEĞERİNİ bilen ve köprümüze âşık olan insanlar için Muammer CEBECİ Kardeşimizin nede güzel akıcı bir üslupla anlatmış olduğu yaşanmışlığını okuyalım;
Sabah kahvaltıyı kız kardeşlerimle yaptım. Güzel günler, çocukluğumuz, iz bırakan olaylar derken, kendimizi 1968 yılına kadar yaşadığımız Toprak kale Mahallesinde bulduk. "Ah o günler! Bahçemiz, evimiz, komşularımız, ben o günleri yeniden yaşamak isterdim." dedi büyük kız kardeşim. Küçüğü hemen karşı çıktı." Ben hiç istemezdim." O tartışma beni kahvaltı sofrasından aldı,
Toprak Kale’de yaşadığımız günlere ışınladı. O mahallede onlardan daha fazla yaşadığım için, bende ki birikim daha fazlaydı. Böyle durumlarda akla ilk olarak güzel günler ve olaylar geliyor... Camii önünde ki oyunlarımız, dini bayramlarda tüm ailenin bu evde toplanması, köylünün gözünde kaymakamdan daha üstün bilinen Ormancılarımızdan Abur Emminin üniforması, dev gibi atı ve heybetiyle evine gelişi ve gidişi,
Beni elimden tutup okula götüren ve getiren karşı komşumuz Roma Dondurması satan Burhan Kuru'nun kızı Sevil'in, yaramazlığım yüzünden, beni bir daha götürmeyeceğini söylemesine rağmen, ertesi sabah yine elimden tutup okula götürmesi.
Sadece mahallemizin değil, tüm ilçenin hocası olan Makbule Hoca'nın evinin; dini bayramlar, ramazan ve kandil gecelerinde ışıl ışıl parlaması, orada okunan Kur'an-ı Kerim ve ilahilerin mahallede ulvi bir atmosfer yaratması.
Yan sokakta bulunan kadın cezaevi ve o sokakta pazartesi ve cuma günleri kırsaldan gelen onlarca bayanın yerlere oturup, ekmek-üzüm veya köyden getirdikleri pıt pıt, yeşil soğan vs. yiyecekleri yemeleri, bana futbolu sevdiren Abdulkadir Fişekçi, Mehmet Çankırılı, Kadir Şahiner ağabeylerin üstlerinde forma, eşofman, spor ayakkabısı, ellerinde futbol topu ile antrenmanlara gidip, gelmeleri,
Belediyede çalışan Güzel Ali, Öğretmen İsmail Akbulut, yıllarca muhtarlığımızı yapan Kont'un Ahmet Çankırılı, Semerci Şükrü Bahar, Sayit Çokyeler, Kalaycı Bilal Özgönen amcaların her gün evimizin önünden işlerine gitmeleri ve gelmeleri.
Mahallede tüm evlerin dış kapılarının komşu ve çocuklara açık olması, Yan komşumuz ve akrabamız Arslan Çokyeler Ağabeyimin annesi Fadime Annemin kahvaltı sofrası, Canım Babaannemin güler yüzü ve tatlı dili... ve bizi her yerde koruyan ve kollayan Arslan Çokyeler, İbrahim Dalbaz, Ahmet Turacı, Yılmaz Turan, Neşet Çankırılı, Mehmet Taşkayalı ağabeylerin birbirlerinden ayrılmayan birliktelikleri.
Bunlar bir şerit gibi gözümün önünden geçti. Beynim bu görüntülerle meşgulken, kulaklarımda bacıların tartışmasını takip ediyor. Öyle ya! Küçük bacımda haklı, Hep güzellikler yoktu.
Toprak Kale Camisine 20 metre mesafede yaklaşık 100 m2. Alanında etrafı duvarlarla çevrili bir bahçe, dikdörtgen biçimdeki bahçenin 3 köşesinde 3 bağımsız oda... Bize ait oda yaklaşık 15-16 m2. İçinde yaşayan insan sayısı bir ara 7 iken, sonra 5'e düştü. Adam başı 2 M2. yer, 1965'e kadar evde elektirik, su yok.
Bırakın doğalgazı tüp bile yok. Tuvalet ihtiyacı için bahçedeki dört tarafı tahtalarla çevrili tuvalete gidiyoruz. Aile kalabalık olduğu için evini geçindirmekte zorluk çeken devlet memuru babamız, çamurdan yürünmeyen sokaklar, Evde harcanan her damla suyun camii önünden kovalarla annemiz tarafından getirilmesi.
Haftada bir gün çamaşırlıkta, çamaşırların ve çocukların yıkanması, ayaklarımızda naylon çıt çıtlı ayakkabılar... Önlükler ve pantolonlar- 2-3 yıl daha giyebilelim diye- oldukça bol ve uzun... Bardağı boş olarak nitelendiren küçük bacının düşündürdükleri beni boğuyor.
Sonuç olarak arafta kaldım; Evet, o günlerin; komşuluk, arkadaşlık, paylaşma, dürüstlük, ahlaklı olma, yardımlaşma, insanlardaki yaşama sevinci, mutlu olma çabası, şükretme vs. duygu ve davranışları çok özleniyor. O günlerde bu duygular bizlere yaşamın tadını, tuzunu, kokusunu, sesini kısaca her şeyini hissettirdi. Bunlar bardağın dolu tarafıydı.
Ama yaşadığımız eski, yıkık dökük dar evler, çamurdan geçilmeyen sokaklar, elektirik ve su olmamasının yarattığı problemler, nüfusumuzun fazlalığı ve geçim zorlukları vs. bunlarda bardağın boş tarafıydı.
O günlerden, bu günlere ekonomik, sosyal, toplumsal, bilimsel ve teknolojik yönden çok ilerlemeler kaydettik. Ancak bunların yanında bizi biz yapan davranışları ve kültürümüzü de kaybettik, diye düşünüyorum.
Muammer Cebeci Abimin Köprümüz ile ilgili anılarını ve yaşanmışlıklarını siz hemşerilerimi bilgilendirmek adına ‘’Toplumun Nefesi’ ’adlı köşemde yayımlamaya devam edeceğim. Ayrıca Abimizin gönlüne ve kalemine sağlık.
İnsanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz.( Mevlana)
Düşündürebilmek, gelecek için üretilecek ürünün ana kapısıdır. ( Kazım İLHAN)
Bu sözün ne kadar önemli olduğunu konular işlendikçe fark edeceğimizden eminim.
Toplumun ve ailenin en büyük ilacı doğru iletişimdir. ( Kazım İLHAN )
Birlikte siz, biz demeden, sıcak, sevecen ve mutlu birlikteliklerin bir arada olduğu sağlıklı neşeli yarınlar dilerim. Hoşça kalın
KAZIM İLHAN
SOSYOLOG VE AİLE DANIŞMA
-kralbet giriş - - - - -